Birleşmiş Milletlerin ev sahipliğinde Cenevre’deki zirve bugün başlıyor.. Kıbrıs zirvesine yönelik çok farklı beklentiler var..
Bunlara gelin birlikte bir göz atalım:
-BM bu kadar sorunun içinde Kıbrıs zirvesi topluyorsa mutlaka Türk tarafını federal çözüm yoluna sokmak için baskı kuracaktır.
-İki tarafın birbirine tamamen zıt görüşleri BM tarafından da biliniyor. O zaman BM bu zirveyi toplayıp Rum tarafına Türk tezlerini dayatabilir.
Federalist çözümü savunanlar ilk yazdığımı, iki devletli çözümü savunanlar ikinci yazdığımı söyleyip yayıyorlar.. Ben her ikisinin de olmayacağını düşünüyorum.. Zannımca bu masanın toplanması her iki lider için de avantaj sağlıyor.. Nasıl mı; hemen anlatayım:
Öncelikle Rum lider açısından yaklaşmak istiyorum. Rum lider anketlerden de görüleceği gibi iç konularda oldukça sıkıntılı. Rum iç kamuoyu Rum lideri daha 2’inci yılında gelmiş geçmiş en başarısız lider ilan etti. Mecliste çoğunluk konusunda sıkıntılar yaşıyor, içerisinden çıktığı DİSİ ile ters düşüyor. Özellikle ekonomi konusunda Rum lider sınıfta kalmış durumda. İçerde yaşadığı bu sıkıntılardan Rum kamuoyunu uzaklaştırmak için mutlaka müzakere masasını kurması gerektiğini biliyor. Zira müzakere masası demek AKEL’i de DİSİ’yi de diğer partileri de tek bir çizgiye çekmek demektir. Tüm Rum siyasi partileri Kıbrıs Türklerine kesinlikle eşit gözüyle bakmıyor, azınlık haklarıyla devam edilmesini istiyor. O nedenle Rum lider bir şekilde masanın kurulması, zirveler yapılmasıyla Rum iç kamuoyunun kendi üzerinde kurduğu iç konulardaki baskıyı Kıbrıs sorunu çerçevesinde bertaraf etmek için bu zirveyi oldukça önemli görüyor. Bir şekilde bu görüşmelerin devamı sağlanırsa kendi deyimiyle “Yurdunu ‘işgalden’ kurtarmak için” canla başla o masada uğraş vereceği mesajını Rum kamuoyuna verecek. İşte bundan ötürü Rum lider bu zirveyi bir kurtuluş görüyor..
Gelelim Kıbrıs Türk tarafına… Cumhurbaşkanı Ersin Tatar 4 yıllık liderliğinde Türkiye’nin etkin desteğiyle ortaya koyduğu iki devletli çözüm modelinde Türk Devletleri Teşkilatı gözlemci üyeliği dışında somut bir kazanım elde edemedi. TDT’deki ilerlemeler elbette çok önemli ama bunlar henüz topluma dokunan noktada değil.. Gerek ticari hacim, gerek doğrudan uçuş, gerekse eğitim ya da kültürel işbirliklerinde daha fazla zamana ihtiyaç olduğu bir gerçek.. Ekim ayında yine Cumhurbaşkanlığı seçimi var. O ya da bu şekilde Tatar yeniden adaydır ve iddialı bir aday olacaktır. TDT gözlemci üyeliği dışında bir adım atılamadığı için Tatar’ın da işi seçimde o kadar kolay değildir. Bu zirve Tatar için de önemlidir, çünkü o da Kıbrıs Türk kamuoyuna, “Ben iki devletli çözüm politikasını başarıyla sürdürüyorum. Türkiye’nin tam desteğiyle bugün masaya kendi tezlerimizi koyduk ve bu tezler BM yetkilileri, garantör İngiltere ve Yunanistan ile gözlemci AB’nin de olduğu bir ortamda artık tartışılıyor. Yeni dönemde Cumhurbaşkanı seçilmem durumunda bu politikayı ileri götürüp toplumsal kazanıma dönüştüreceğim” diyerek Kıbrıs Türk toplumundan oy isteyecektir.
İşin bir de BM bacağı var elbette.. BM 4 yıl boyunca Holguin’in girişimleri dışında Kıbrıs’ta tek bir adım atamamıştır. Sonuçta Kıbrıs’taki varlığı tartışılıyor ve Kıbrıs’ta var olmak istediği için “Kıbrıs sorunun çözümü için bir şeyler yapıyoruz” imajı vermek durumundadır. Genel Sekreter de bu zirve ile Kıbrıs’ta çözüme yönelik umutları canlı tutmayı amaçlıyor.
İşte bu zirve tüm tarafların farklı beklentilerine cevap vereceği için oldukça önemlidir.. Ama tüm tarafların ajandalarında konu çok farklı olduğunda ben Cenevre zirvesini tam bir tiyatro sahnesine benzetiyorum.. Her oyuncu kendi rolünü oynayacak ama sonuçta yine mevcut durum aynen devam edecek.
Ben zirveden ne somut bir ilerleme, ne de bir gerileme ya da kopuş görüyorum! Mevcut durum masaya yatırılır, temasın kopmaması, yeniden görüşülmesine yönelik taraflara bir takım ödevler verilir, yuvarlak ifadelerin olduğu bir açıklama ile zirve son bulur.
Haklı çıkar mıyım, bilemem tabi ama ne kaldı ki şurada.. Bekleyip görelim ve sonucu da yine bu sütunlarda değerlendirelim..