Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs meselesine ilişkin kapsamlı bir açıklama yaparak, “Statükoyu sürdüren ezberlerden kurtulma zamanı gelmiştir” ifadelerini kullandı.
Eski Rum Lider Nikos Anastasiadis’in yeni kitabının geçtiğimiz hafta tartışmalara neden olmasına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Tatar, açıklamasında şunları söyledi:
“Geçtiğimiz haftadan itibaren bir önceki Rum liderin kitabını reklam ettiği, aynı zamanda kendini aklama çabasıyla başlayan ve KKTC’nin önceki Cumhurbaşkanı ve siyasileri de dahil “bir nostalji” tadında dönüşen tartışmaları ibretle takip ettim. Özellikle bizim taraftan yapılan yorum ve açıklamalara baktığımda, Halkımızın hakları bir kenara bırakılarak, siyasi ve ideolojik sebeplerden dolayı gerçekler bir yana itilerek, geçmişin işe yaramaz ezberlerinin kullanılmaya devam ettiği ve edeceğini anlıyorum.
1968’de başlayan 57 yıllık süreçler içerisinde netleşen gerçekleri görmezden gelerek, Kıbrıs Türk Halkı’nın iradesini öğretilmiş çaresizlik kapsamında, bir suçluluk psikolojisi çerçevesine hapsedip Rum tarafını tatmin ve ikna etmeye çalışanlar, geldiğimiz noktada sahadaki gerçekler ışığında ne için aday olmaya hazırlandıklarını idrak etmek zorundadırlar.
1963 yılından beridir Kıbrıs Türk Halkı’nın izolasyon zulmü altında ezilmesinin yegane sebebi, yine Halkımızın geleceğini Rum tarafının iradesine bırakılmasının eseridir. Bu vahim duruma verilebilecek en iyi örnek 2004 yılında ayrı ve eş zamanlı yapılan Annan Planı referandumları ve sonrasıdır. Kapsamlı çözüm planına ezici bir çoğunlukla, yüzde 76’lık bir oranla hayır oyu veren Rum tarafının bu tavrına karşılık bizlere verilen sözlerin yerine getirilmesine yönelik hiçbir adım atılmamış, belli bir süre beklendikten sonra Annan planında yer alan maddelerden de geriye gidilerek kalındığı yerden devam anlayışıyla hiçbir şey olmamış gibi müzakere masasına dönülmüştür. Tarihin acı tecrübeler bölümünde yer alan bu adımla Halkımızın iradesi hiçe sayılmış, Rum tarafının çözüm istemeyen iradesinin üzeri örtülmüş, dahası Rum tarafını tatmin etmek amacıyla Kıbrıs Türk Halkı için çok daha yıkıcı bir belirsizlik içeren süreçlere girilmiştir.
Annan sonrası dönemde kendi liderimizi seçme konusunda dahi Rumların belirli bir yüzdelikle bu seçime etki etmeleri de dahil olmak üzere akıl almaz bir siyaset izlenmiştir. Bununla da kalınmamış, Rum tarafını üç açıdan tatmin etmek için Crans-Montana’ya giden süreçte geleceğimizi vahim şekilde etkileyecek adımlar atılmıştır. Bunlardan ilki irademizi tek bir oya indirgeme siyaseti, ikincisi harita verilmesi, üçüncü olarak ise Anavatan Türkiye’nin müdahale hakkını ortadan kaldıracak önerilerdi. Tüm bunlara rağmen 2017’de bu sefer büyük bir “gürültü”yle çöken masa federasyon modelinin de tüketildiğinin resmileştiği andı. Diğer unsurlar yanında durum buyken, yönetimi ve refahı bizimle paylaşmak istemeyen taraf neden tatmin edilmeye çalışıyor sorusu kadar bazı çevreler tarafından bu soruya verilen yanıt da vahimdir.
Evet bundan yaklaşık 8 yıl önce, katılımcı tarafların son deneme olarak yer alacaklarını gitmeden deklare ettikleri Crans-Montana zirvesi, federasyon modelinin tüketilmesinin de simgesi haline gelmiştir. Bugünlerde Kıbrıs Türk Halkı’nın temel insan haklarını engelleyen ve çeşitli kritik zamanlarda iradesini etkilemek için bir dolu sözler verip tutmayanlara iyi görünmek için bu “bayat” senaryo, yani “son deneme” oyunu yeniden hortlatılmaya çalışılmaktadır. Yıllardır bizi kandıranların yarışan çıkarlarına hizmet için dillendirilen bu çaresizlik senaryosunun gerçekten ne anlama geldiğine, Halkımıza bu söylemlerden ne amaçlandığını tam olarak anlatmak için, bakmak gerekmektedir.
Egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü zemininde iki Devletin işbirliğine dayanan çözüm vizyonumuz içimizdeki bazı kesimler tarafından haksızca eleştirilmektedir. Eleştiri noktasının kaynağı da hiçbir yaptırımı olmayan tavsiye niteliğindeki BM Güvenlik Konseyi kararlarıdır. Yapılmak istenen, pozisyonumuzdan geri adım attırmak ve Rum tarafına haksız ve hukuksuz şekilde suistimal etmeye devam ettiği konfor alanında rahatsız edilmeden devam etme imkanı vermektir. Tüketilmiş federasyon modelinde ısrar en basit anlamda statükonun devamını garanti altına alır. Ortaya koyduğum vizyon bir taktik veya strateji değil, Kıbrıs Türk Halkı’nın hak ettiği geleceği kazanmasını sağlayacak, kendi iradesini sağlama alabileceği yegane formüldür.
Daha KKTC’nin 5. Cumhurbaşkanı olarak seçilmeden bu yeni vizyonu ortaya koydum. Bu vizyon, özden gelen haklarımız olan egemen eşitliğimiz ve eşit uluslararası statümüz zemininde iki Devletin işbirliğini içeren bir uzlaşı modelidir. Anavatan Türkiye’nin tam desteğini alan bu pozisyonumuzdan asla geri adım atmayarak 4 yılı aşkın bir süredir mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu mücadele, Rum siyasetinden dolayı engellenen temel insan haklarımızın tesisine yönelik bir mücadeledir ve ortaya koymuş olduğumuz çözüm vizyonu da sahadaki gerçeklerin masaya yansıyacak şekilde gerçekçi temelleri olacak adil ve kalıcı bir çözümün anahtarıdır. Bu vizyonla, Cumhurbaşkanlığım dönemi içerisinde BM Genel Sekreteri’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek ikinci gayri resmi toplantıya katılacağım. Halkımızın içi rahat olsun, o zirvede de 62 yıldır mahrum bırakıldığımız temel insan haklarımızın tesisi için gayret göstereceğim. Aynı zamanda sahadaki gerçeklerin masada olacağı müzakere yoluyla bulunacak bir uzlaşıya da taraf olduğumuzu yineleyeceğim. Her zaman söylüyorum, Kıbrıs Türk Halkı barışçıl bir Halktır. Kıbrıs Türk Halkı iki tarafın da faydasına olan işbirliklerine vardır, Kıbrıs Türk Halkı yeri geldiğinde affedicidir, ancak asla naif değildir ve kendi haklarını dışlayan, iradesini karşı tarafa teslim edecek süreçlerde bundan böyle yer almayacaktır.”