Aytuğ Türkkan'ın köşe yazısı...
Hayat pahalılığı oranı yükseliyor, maaşlar artıyor, her ürüne zam yapılıyor. Vatandaş kızgın, işi düşen esnaf mutsuz, TL’ye hükmedemeyen hükümet ise çaresiz!
Genel tablomuz aynen bu yukarda bahsettiğim gibidir.. Bu konuyu zaten mütemadiyen işliyoruz da buradan bugün bir başka noktaya gitmeye çalışıyorum.. Her ürüne zam geliyor ama elektrik ve akaryakıta yapılan zam piyasaya katmerli fiyat artışı olarak yansıyor.
Hükümet akaryakıtı fonlarla benzer coğrafyadaki Güney Kıbrıs ve Türkiye’ye oranla daha düşük tutmayı başarıyor ama elektrikte bu maalesef söz konusu değil!
Elektriğe çok para ödüyoruz. Hele sıcaklar arttıkça çaresizce klimalara asılıyoruz.. Sayaç döndükçe dönüyor, cebimizdeki para kurumun kasasına akıyor! Fakat ilginçtir, bu kadar yüklü elektrik faturalarına rağmen Kıb-Tek de zarar ediyor!
Elektrik üretiminde çok ciddi sorunlarımız var çünkü. Öncelikle toplam üretimimiz yetersiz.. Zaman zaman Güney Kıbrıs’tan çok yüksek meblağlar ödeyerek elektrik satın almak zorunda aklıyoruz.
Kıb-Tek’in yönetsel hatalarla ürettiği kararlar, gerekli yatırımların zamanında yapılamaması, verimsiz personel yapısı… Bir çok sebebi var, ama bunları konuşup tartışmak bir şey getirmez. Önemli olan düşük maliyetle elektrik üretimine nasıl geçilebileceğidir.
Ülkeler bunu birbirine entegre olarak hallediyor. Kimde daha düşükse tarife, ondan elektrik çekiliyor. Vizyoner ülkeler de maliyeti düşürmek için çeşitli yatırımlar yapıyorlar. Mesela coğrafyası elverişli olan güneş paneline yatırım yapıyor, kimileri rüzgara.. Ya da Türkiye’nin son yaptığı hidroelektrik santrali tarzı yatırımlara..
Düşük maliyete üretim ve o üretilen enerjiyi kendi ülkesi dışına satabilme konusu şu anda özellikle Akdeniz çanağında bir hayli önem kazanmış durumda. Oysa bu konu 10 yıl önce Türkiye ve KKTC arasında hayata geçmesi için dillendirilmiş ancak ürkek siyasetçilerimiz bu projeyi ileriye götürememişti.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sudan sonra elektriği de KKTC’ye götürme projesini ön sıraya almasıyla bir anda Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs’a bir ‘aydınlanma’ geldi!
Avrupa Birliği’nin parasıyla 2 milyar Euro gibi çılgın bir maliyete sahip Euroashia projesini ürettiler! Ama hayalperest bir projeydi, fizibilitesi çok tartışıldı. Bir anda ismini beğenmediler nedir, Euroashia gitti, Great Sea geldi. Proje ne kadar ilerler bilemem ama bitirilmeyeceğini öngörmek akıllıca olur kanaatindeyim! Yunanistan’ın bu gayreti aslında Türkiye’ye el ense çekme çabasından başka hiçbir şey değil!
Bu konuda fizibıl tek proje TC ile KKTC’nin borularla birbirine bağlanmasıdır ve fizibilite raporunun da hazırlanmasında sona gelinmiş durumdadır. Temmuz ayında fizibilite tamamlanacak ve yol haritası da ortaya çıkacak.
Sayın Erdoğan’ın bu konuda niyetli olduğu açıklamalarına yansıyor, o zaman su nasıl geldiyse elektrik de gelecek. Ve biz bu proje hayata geçtiği zaman sınırsız bir şekilde güneş enerjisine yatırım yapma şansına sahip olacağız.
Şu anki sistemde biz ‘fakirler’ yani hanesinde güneş enerji paneli olmayanlar, güneş enerjisine yatırım yapan ‘zenginlerin’ elektrik maliyetlerini de öder durumdayız maalesef! (Yukarda yazdığım Kıb-tek yönetimlerinin yanlış kararlarından biri de bu yöntemdir)
Kablo ile elektrik geldiği zaman arz güvenliği sağlandığından güneş enerjisine sınırsız yatırım yapılabilecek. Böylelikle maliyetler düşecek ve başta sanayicilerimiz ve turizmcilerimiz olmak üzere biz vatandaşlar da ucuz elektrik kullanabilme şansına sahip olacağız.
Jules Verne gibi ’Denizler Altında 20 Bin Fersah’a gerek yok, topu topu 65 km’lik mesafe… O nedenle işin siyasi tartışma yanını bir tarafa bırakarak, bu önemli projeye omuz vermeliyiz..