Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ankara'da medya kuruluşlarının temsilcileriyle biraraya geldi.

Fidan, dış politikanın sıcak başlıklarına ilişkin önemli mesajlar verdi.
Toplantıdan çıkan mesajları, NTV Ankara Temsilcisi Ahmet Ergen aktardı.

Suriye ziyaretimizde öne çıkardığımız en önemli başlık, YPG meselesiydi. Biz önceliğimiz olan tüm konuları ve endişelerimizi gündeme getirdik.

Türkiye'de işsizlik rakamları açıklandı: 12 yılın en düşük seviyesinde Türkiye'de işsizlik rakamları açıklandı: 12 yılın en düşük seviyesinde

Yeni yönetimin SDG’yle yaptığı anlaşma bağlamında; örgütün niyetleri, kabiliyetleri, enerji kaynaklarının kontrolü gibi konularda bizim bakış açımızı net şekilde aktardık. Terörle mücadelede senelere dayanan tecrübemiz ve PKK’ya dair bilgilerimiz çerçevesinde endişe konusu olabilecek hususların altını çizdik. Suriye yönetiminin de, bizimle aynı niyet ve perspektifi paylaştığını gördük.

Mevcut yapısı itibariyle YPG, PKK'nın bir mütemmim cüzü. Onu tartışmak bile gereksiz. Örgütün anlaşma çerçevesinde nasıl adım atacağı ve takviminin nasıl olacağı gibi konuları Şam’da ele aldık. Örgütün askeri kabiliyetlerinin yok edilmesinin bizim için önemli bir
husus olduğunun altını çizdik. Bunun sağlanması için tabi ki bazı hususlar ön plana çıkıyor. Bunlardan birincisi emir komuta meselesi. Mevcut unsurların kendini feshetmesi, merkezi hükümetin kontrolüne girmesi çok önemli bir şart. Ayrıca, silah, füze üretimi, hava savunma sistemi gibi kritik yeteneklere sahip olmaları asla kabul edilemez. Bir diğer konu da YPG’ye dışarıdan gelip katılanlar. Bunlara asla yer yok. Var olan unsurlar çözülsünler, silah bırakıp kendilerini lağvetsinler ve merkezi hükümetin tam kontrolü altına girsinler Bu bir zorunluluk. Merkezi hükümet, emir komutayı alabilecek yeterlilik sahibi olmalı.

Önümüzdeki süreçte tüm bu gelişmeleri yakından takip edeceğiz. Süreç içerisinde ihtiyatlı olmak ve kontrolü elden bırakmamak gerekiyor. Önümüzdeki kısa dönemi çok yakından takip edeceğiz.

Suriye’de yaşayan Kürtlere, Esad döneminde verilmeyen hakların verilmesi gerekiyor. Herkese eşit vatandaş muamelesi yapılması elzem. Suriye yönetimi de bu konuda oldukça hassas. Yerinden edilen Suriyelilerin yurduna dönmeleri meselesi, üzerinde çalıştıkları öncelikli konulardan birisi. Güven tesis edilen bir ortamda, silahlı örgütler yaşam alanı bulamazlar.

SURİYE’NİN SİYASİ BİRLİĞİ VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ

Suriye’nin birliği ve bütünlüğünü her platformda dile getirdik. İçerideki silahlı grupların kendilerini feshedip merkezi hükümete bağlanmaları, ülkedeki birlik ve beraberlik havasını olumlu etkileyecektir. Aynı şekilde YPG ile merkezi hükümetin vardığı mutabakat neticesinde, YPG'nin bütün varlığını ve otoritesini merkezi hükumete devretmesi yönünde atılacak adımlar somutlaştıkça, Suriye içerisindeki birlik ve bütünlüğün sağlanacağını düşünüyorum.

ABD’NİN SURİYE’DEN ÇEKİLMESİ

Amerikan askerlerinin Suriye’deki varlığının devam etmesinin, ABD Başkanı’nın öncelikleri arasında olmadığını görüyoruz. PKK, Suriye’deki varlığını DEAŞ cezaevleri üzerinden meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu konuyla ilgili önlemler alıyoruz. Bölge ülkelerinin DEAŞ’la mücadele etmesi gerekiyor ve bu yönde çabalarımız var. Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye ile Amman’da yaptığımız toplantıda bu yönde somut kararlar aldık.

Bir yandan da Amerikan ordusunun Suriye’deki varlığının bir maliyeti olması sözkonusu. Amerikan kamuoyunda ABD ordusunun Suriye’deki varlığının devam ettirilmesinin yararı sorgulanır hale geldi. Önceden Suriye’de İran, Rusya ve Esad rejimi faktörleri vardı.

Ancak şu anda konjonktür değişti. ABD askerlerinin varlığının devamı konusunda Başkan Trump’ın ikna olması gerekiyor. Amerika ordusunu çekerse, bu onlar için daha az maliyetli olacaktır.

DEAŞ’A KARŞI BÖLGESEL MÜCADELE

Kendi meselelerimizi kendimiz çözmeliyiz. Ürdün’de beş ülke bir araya geldik. Ortak operasyon ve istihbarat amaçlı bir merkez kurulacak. Bunun için teknik ekipler çalışıyorlar. Bizim çalışmamız bitmek üzere. Sonrasında diğer ülke heyetleri ile bir araya gelerek ortak bir mekanizma kuracağız.

Her ülke elindeki istihbarat bilgilerini paylaşarak, DEAŞ’tan kaynaklanan tehditleri bertaraf etme konusunda ortak hareket edecek. Benim Türkiye olarak belli bir askeri kabiliyetim var. Ürdün’ün var, Irak’ın var… Gerektiğinde DEAŞ’a karşı bu kabiliyetler devreye girecek. Operasyon yapılacak. Bilgi paylaşılacak.

Ortak çalışma yürüttüğümüz ülkelerin Suriye ile sınırı var. Suriye'nin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak için de bu türden çalışmalar oldukça önemli.

EL-HOL KAMPI

Bu konuda çok çalışıyoruz. El-Hol kampı meselesi çözüme en yakın konulardan birisi. Orada 40 bin civarında bir nüfustan bahsediyoruz. Gerek Iraklılar gerekse Suriyeliler kendi vatandaşlarını almak için güçlü bir irade ortaya koyuyorlar. Bu kampın kontrolü PKK/YPG’deyken kamptan çıkışlar oldukça yavaştı. Ancak artık Iraklılar da Suriyeliler de vatandaşlarını alabilirler. Ancak cezaevinde kalanların başka bir formülle çözülmesi gerek. Onların cezaevinde kalması gerekiyor. O hususta çalışmalarımıza devam edeceğiz.

ERDOĞAN-TRUMP GÖRÜŞMESİ

İki lider arasında oldukça olumlu bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başkan Trump’ın saygı duyduğu liderlerden birisi. Bunu da telefon görüşmesinde açıkça ortaya koydu zaten. Görüşmede sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki beklentileri ile savunma sanayii iş birliğindeki kısıtlamaların kaldırılmasının önemini vurguladı. Ukrayna’daki barışın önemini bir kez daha tekrar etti. Sayın Trump’ın yaklaşımı da oldukça pozitif oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız ile beraber, iki ülke arasındaki sorunları çözmek istiyor. Biz de muhataplarımız ile bunun için çalışıyoruz.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN ABD’Yİ OLASI ZİYARETLERİ

Sayın Cumhurbaşkanımızın olası ziyaretinden önce biz Dışişleri Bakanları düzeyinde bir çalışma yaparız. Sayın Cumhurbaşkanımız ABD ziyaretine olumlu yaklaşıyor. Ancak, şu anda net bir tarih telaffuzunda bulunmadık.

CAATSA YAPTIRIMLARI

Biden yönetimi ile CAATSA yaptırımlarının kaldırılmasına ilişkin kapsamlı görüşmeler yaptık. Yeni yönetim ile de bu konuları detaylı bir şekilde ele alacağız. Tabi burada konuşulması gereken teknik konular var. Bu yaptırımların kaldırılması hususunda Amerikalıların bir istisna yapma yetkisi var mı? Kendi iç hukuk sistemleri bu yönde bir karar alabilecek mi? Bu konuları ayrıntılı bir şekilde görüşeceğiz.

İSRAİL’İN SURİYE’NİN GÜNEYİNDEKİ FİİLİ İŞGALİ

İsrail yaklaşık elli yıldan beri Suriye’nin güneyini işgal altında tutuyor. Günümüzde de bunu genişletmeye çalışıyor. Ezidiler, Dürzüleri gündeme getirerek, çeşitli bahaneler öne sürerek silahsız bir bölge ilan etme arayışı var.

Bizim oluşturduğumuz platformlarda bu konunun gündeme getirilmesi ve kesin bir dille reddedilmesi önemli. Amman’daki beşli platformda, İslam İşbirliği Teşkilatı platformunda, Arap Ligi platformunda, her platformda bu İsrail yayılmacılığı reddediliyor. İsrail'in Suriye'deki topraklardan önümüzdeki dönemde nasıl çıkartılacağı meselesi, Suriye hükümetinin üzerinde durup, uluslararası toplumla beraber yönetmesi gereken bir konu.

İSRAİL’İN GAZZE’YE SON DÖNEMDEKİ SALDIRILARI

“Netanyahu’nun zihninde ateşkesi bozma düşüncesi olduğunu biliyoruz’’ diye uzun zamandır söylüyoruz. Bütün emareler bunu gösteriyordu. 500 insanı şehit ederek ateşkesi resmen bozdu ve bombalamaya devam edecek gözüküyor.

Gazze’de son yaşananlarla ilgili Mısır’ın başkenti Kahire’de Pazar günü bir toplantımız olacak. İİT-AL Gazze Temas Grubu olarak biraraya geliyoruz. Bu toplantıda İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında kabul edilen Gazze planının hayata geçirilmesi için atılabilecek adımları ele alacağız. Soykırımı durdurmak için elimizden geleni yapacağız.

Ben Filistin meselesinin daha büyük kırılmaları beraberinde getireceğini düşünüyorum. Orada mevzi bir başarı elde ediyor gözükebilirler, yüzbinlerce insanı katlederek, ama başka türden risklerin kapısı çok ciddi açılıyor. Yani daha farklı bölgesel kırılmalar, çatışmalar riski de ortaya çıkıyor.

KIBRIS MESELESİ VE CENEVRE TOPLANTISI

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gerçekten bizim takdir ettiğimiz, nitelikli bir lider: Uluslararası sistemin bir noktaya kadar vicdanını da yansıtan bir makam. Kıbrıs meselesiyle ilgili bu gayriresmi toplantı teklifini, yapıcı tutumumuzu göstermek adına Cumhurbaşkanımız kabul etti.

Biliyorsunuz, Genel Sekreter, bir yıl önce bir özel şahsi temsilci atadı. Kolombiya eski Dışişleri Bakanı geldi baktı, altı ay süreyle bütün taraflarla konuştu ve bir rapor hazırladı. Bu rapor da kayda geçti, dedi ki “İki taraf arasında ortak zemin yok”. Şimdi bu ne demek? Bizim yıllardır savunduğumuz bir konu var. Ada’da iki toplumun kendi başına, kendi kurumlarıyla ayrı ayrı yaşıyor olması gibi bir gerçeklik var. Bunlardan birinin devlet olarak tanınıp her türlü imkana erişmesi, diğerinin tanınmaması Ada’daki adaletsizliğin temel sebebidir. Bu adaletsizliğin mutlaka giderilmesi lazım.

Biz geçmişte uluslararası sistemin hakemliğine güvenerek hazırlanmış BM çözüm taslaklarına tamam dedik ama Rumlar buna yanaşmadılar.

Bugün artık sahada başka bir durum var. Bu durum, siyasi çözüm arayışlarına yansımak zorunda.

RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI

Burada iki konu var: barış antlaşması ve ateşkes antlaşması. Bunlar malumunuz iki ayrı başlık. Sayın Trump ve Sayın Putin’in görüşmesinden ateşkes konusunda tam bir netice çıkmadı.

Sürecin başlamasını ve ilerlemesini sağlayacak bazı adımlar sunuldu. Enerji alanları hedef alınmasın, gemilerin seyrüsefer güvenliği sağlansın, esir takası yapılsın gibi fikirler öne atıldı. Bunlar kabul edildi. Tam ateşkes için ise çalışmalar sürüyor.

Biz Türkiye olarak, Sayın Cumhurbaşkanımızın da durduğu yeer şu: İki tarafın üzerinde mutabık kaldığı bir anlaşmada, katkı vermek isteriz. Yani bizim için önemli olan iki tarafın mutabık kalacağı bir anlaşma. Bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız.

Ama şu anda gördüğünüz tartışmaların çoğu, güvenlik garantileri başlığı altında yapılan konular.

Teorik olarak söylüyorum, taraflar ileriki bir aşamada bir barış gücü oluşturulmasında mutabık kalırlarsa biz katkı sunabiliriz.

Ama şu noktanın altını çiziyoruz: iki taraftan birinin zorlayıcı girişiminin bir parçası olmakla, mutabık kalınmış bir çözümün parçası olmak farklı şeylerdir. Biz ikinci seçenekte varız.

AVRUPA GÜVENLİK MİMARİSİ

Şimdi Avrupa Birliği'nin üç ay öncesine, yani 20 Ocak tarihine kadar geliştirdiği mekanizmalar içerisinde Türkiye'yi çok fazla görmek istemediğini biliyoruz. Avrupa Birliği üyelerine has bir mekanizmaydı. Biz de her zaman NATO içerisinde Avrupa Birliği'nin bir blok olarak değil de bütün NATO ülkelerinin ortak bir şekilde tehdit tanımlarının geçerli olduğu, çıkarlarının gözetildiği bir iş birliği ortamı ve mekanizma öneriyorduk. Bu devam eden, süregelen bir tartışma alanı oldu. Bizim dışımızda İngiltere, Norveç, Kanada gibi ülkeler de aslında bu tartışmaya sonradan katıldılar. Ama bu tartışma şimdi her zamankinden daha önemli bir hale geldi.

Şimdi iki tane konu var. Birincisi, eski düzene göre Avrupa kendini yapılandırırken neye bakmalı? Çünkü, düzen üzerinde tehditler var, ama düzen bozulmadı. Yani Amerika resmi olarak NATO’dan çıkmadı, birliklerini çekmedi, füzelerini geri almadı. Her şey duruyor. Sadece Rusya’yla yaptığı angajmandan sonra ortaya çıkan bir alarm durumu var Avrupa'da. Şimdi, belli konuları çok erkenden tartışmak bile istemiyorlar.

Yani bazı şeyleri ayırmak lazım. Bir, eski düzen devam edecekse, yani Amerika şimdi Rusya’yla Ukrayna üzerinden bir inisiyatif geliştiriyor, ama Avrupa güvenliğiyle olan, NATO’yla olan ilişkisi aynı düzeyde devam edecekse, Avrupa bu sefer kendi güvenlik yapılanmasını buna göre oluşturacak. Amerika'nın tamamıyla olmadığı bir yerde bu sefer yeni bir yol izleyecek.

"CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI"

Geçende bir mülakatta söylediğim gibi: “Cin şişeden çıktı.” Avrupalılar artık Amerika'nın yüzde yüz güvenlik şemsiyesine bağımlı olmak istemiyorlar. Bunun sürdürülebilirliğine inanmıyorlar.

Kendi güvenliklerini de bu derece riske atmamaları gerektiğini düşünüyorlar. Bu düşünce matematik olarak öteden beri vardı, ihtimal olarak, ama bir gerçeklik olarak kendini hissettirmediği için politika yapıcılarını bu noktada adım atmaya itmiyordu. Ama şu anda ilk defa kendini bu kadar yakın ve yakıcı hissettiriyor. Şimdi politika yapıcıları da bu konuda gerçekçi adım atmaya yöneliyorlar. Her iki düzlemde Türkiye’yle ne kadar yakın çalışılır, ne kadar çalışmak isterler, roller nelerdir, biz neler önerebiliriz, tartışmaya ne kadar katkıda bulunabiliriz, bu çok dinamik bir süreç.

İdeal olan, Avrupa Birliği üyesi olup bu konuları daha bütüncül bir şekilde, ekonomisiyle, siyasetiyle, güvenliğiyle hep beraber iç içe yönetmek. Cumhurbaşkanımız bunu ideal bir çözüm olarak görüyor. Ama Avrupa Birliği'nin bu konudaki çekinceleri halihazırda yerinde duruyor. Ama tabii Türkiye’yle ilişkileri daha da ileri taşıma konusunda durdukları bir yer var. Bunun gerektiğine de inanıyorlar ve bunoktada birtakım adımları nasıl atarız diyorlar. Bazı ülkeler bu konuyu engellemeye çalışabilir mi? Evet. İşte, Avrupa'nın güvenliği diğer geri kalan ülkeler için ne kadar ciddi burada göreceğiz. Yani bunu kaldırmak için bir adım atacaklar mı atmayacaklar mı?

VİZE MESELESİ

Sorun başvuruların reddedilmesi, az vize verilmesi veya sürecin çok uzun sürmesi ile alakalı. Bir diğer konu ise daha ileri bir vadede vize serbestisi sağlanması.

Avrupa ülkelerinden vize sorunuyla ilgili izah istediğimizde, “Biz verdiğimiz vizelerin en fazlasını Türkiye'ye veriyoruz.’’ diyorlar. Oransal olarak baktığımızda yıllardır başvurular arasında alınan ve reddedilen vize oranları değişmiyor.

Diğer yandan Türkiye’den yapılan özellikle turist vizesi başvurusunda ciddi bir artış da sözkonusu. Buna mukabil, vize haklarının suistimal edildiği ile alakalı da Avrupalılar tarafından gündemimize getirilen bazı iddialar var.

Geldiğimiz noktada, bizim Avrupa'yla vize serbestisine geçmemiz gerekiyor. Bunu yaptığımız zaman vize süreçleriyle ilgili sorunlar da ortadan kalkar. Vize rejimi devam ettiği sürece, Türkiye'nin artan talebine vize mekanizmasıyla cevap verilmesi mümkün değil. Yani çözüm vize serbestisi. O konuyu da bu dönemde artık inşallah çözmeyi düşünüyoruz. Ekonomideki iyileşmeye paralel olarak bunu da hayata geçirmek gerekiyor.