Yıllar içerisinde yarattığımız statükodan bugün hiç birimiz memnun değiliz.. Ne yöneten, ne de yönetilen!
Sorunların gerçek anlamda çözümünü talep etmede de, çözmek istemede de samimi değiliz çünkü..
Bu küçücük ada yarısında herkes birbirinin akrabası, eşi dostu, partilisi.. Ne zaman bir yanlışlığı düzeltmek için bir adım atılsa, mutlaka bir tanıdık işin içine giriyor ve bu adımlar ötelenip duruyor..
Tüm sıkıntılarda yaşadığımız sarmal budur..
Şimdi de et konusunda aynı durum var!
Hangi dönemde üreticiyi tartışmadık ki? Hangi iktidar döneminde üretim araçları Başkent’e gelmedi, hangi eylemde arbede yaşanmadı?..
Yıllardır aynı senaryo.. Kim bağırırsa hak elde ediyor, hangi eylem daha yıkıcı olursa, o derece kazançlı çıkıyor.. Hayvan üretici yine eylemde.. Kısa bir süre önce de kasap eylemdeydi.. Herkesin derdi kendi statükosunu korumak, kendi zümresinin çıkarlarına zarar gelmemesini sağlamak..
Bu kavganın tek bir kaybedeni var dar gelirli insanımız.. Evine et, süt, yumurta vs götüremeyen asgari ücretli yurttaşlar…
Hayat her geçen gün pahalı oluyor.. Üretici girdi maliyetlerinin ucuzlatılmasını istiyor. Haklı mı, elbette.. Peki ya hükümet? Maliyenin tüm imkanları zorlanarak teşvikler rekor seviyeye çıktı ama üretici yine şikayet ediyor. İşte statüko dediğimiz nokta tam da buradadır!. Neden bu teşvikler yetmiyor, çünkü biz yıllardır “üretici kimdir?” sorusuna samimiyetle bir cevap vermedik! Ne UBP’si, ne de CTP’si!
Çünkü bu ülkede gerçek üretici aslında bir elin parmak sayısını geçmez! Gerçek anlamda teşvikler bu insanlara verilse o zaman kaynaklar boşa harcanmayacak, piyasa ucuzlayacak, insanlar da temel tüketim maddesi olan ete daha kolay ulaşacak!
Ama bu adım atılmadı, atılamaz da.. Nedeni de çok basittir, üretici tanımı yapıldığı anda eş, dost, akraba, partili kapıya dayanacak!
Çok özür dilerim ama yaşadığımız tüm sorunların ana kaynağı budur!
Hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede üretici polis, üretici öğretmen, üretici memur dolu! Hem devletten maaş çekerler, hem de bir başka akrabası adına kayıt yaptırıp üretim işini bizzat kendileri görerek devletin bu yöndeki tüm teşvik ve sübvansiyelerinden yararlanırlar!. Aslında buna ilk başta gerçek üretici karşı çıkmak zorunda ama sayıları o kadar az ki, sinip kalıyorlar!
İşte kavganın temeli budur.
Yoksa hangi ülkeye ithal et girmiyor ki? Örneği yoktur, ama bize yasak! Neden çünkü üretici batacakmış.. Hadi canım sen de diğer ülkelerde batıyor mu? Hayır.. Çünkü teşvikler var. İşte tam da üzerine bastık.. O teşvikler gerçek üreticiye giderse sorun kendiliğinden çözülecektir ama bunun için önce insanlar bu soygun düzeninden vazgeçmeli, siyaset de korkusuzca adım atmalı..
Yoksa bu kriz de biraz kasabın, biraz hayvancının gönlünü okşayarak geçer gider. Geriye kamu kaynakları boşa harcanmış bir maliye, istediğini tam alamasa da statükosunu koruduğu için kısmen mutlu üretici ve kasap, cebinden daha çok para harcanan mutsuz ve inançsız tüketici kalır!
Hep böyle oldu, yine böyle olacak!. Sistemin esas ayarlarıyla oynanmadığı sürece krizleri tarihe gömme şansı yoktur, olamaz.. Sorunları öteler, yine şikayet eder dururuz.. Yıllardır yaptığımız gibi!..