Aytuğ Türkkan'ın köşe yazısı...
Bazı zaman tepkilerin geleceğini bilerek yazılar kaleme alırız. Ben şahsen bundan çekinen bir gazeteci değilim, ‘halk yararı’na doğru bildiğimi söyler yazarım.. Bundan zarar gören zümreler de kızar, hatta “satılmış” diyerek hakaret da eder!.
Satılık kalem yok mu? Elbette çok, ama Allaha şükür kendimi bu kategoriye hiçbir zaman koymadım, sektörden de tüm arkadaşlar ve paydaşlar durumun böyle olduğunu bilir! Durumumuz belli, alnımız açıktır!
Gelelim konumuza.. Çok uzun süre eski yayın kuruluşumda üretici ile iç içe programlar yaptım. Üreticinin ruh halini, çalışma şartlarını çok iyi biliyorum.. Ama bu halk yararına olan bir gerçeği değiştirmez!
Zira bu ülkede en büyük sorun üreticinin tanımıyla alakalıdır, ardından üretime verilen teşviklerle! Yani gerçek anlamda üreticilik yapan zaten bir elin parmak sayısını geçmiyor. Bu yazıların konusu da onlar değildir ama genelde de en önde onlar tepki gösterir. Çünkü gerçek anlamda sadece onlar için ekmek aslanın ağzındadır. Dediğim gibi neredeyse isim isim bu insanları tanıyorum ama yukarıda yazdığım gibi bu benim halk yararına gördüğüm gerçekleri yazmama, söylememe engel değildir.
Gelelim asıl meseleye; yani bu ülkede kasap ve hayvan üreticisi hep kavga eder ama günün sonunda ikisi de kazanır, kaybeden her zaman halk olur!
Artık bunun değişmesi gerekir. Bunun için de yapılması gereken belli başlı işler var. Bunlar nedir?
Öncelikle bu ülkede et ithaline izin verilmelidir. Çünkü zaten bu ülkede et ithal ediliyor ama tek bir farkla; kaçak yollardan. Bunu asker de, polis de, hükümet de, üretici de, kasap da bilir.. Öncelikle bu sağlıksız koşullarda kaçak olarak Güney’den giren etin önüne geçilmelidir. Burada belli başlı karteller oluşmuş durumda. Bunun önüne geçmek şart ve sonrasında da kontrollü bir şekilde et ithaline izin verilmeli. Çünkü bu ülkede üretilen hayvan yeterli değildir. Bu yapıldığı zaman fiyat kendiliğinden düşecektir. Yine yerli bir kuzu almak isteyen 700 – 800 TL ödeyecektir belki ama ithal eti de 400-500 TL’ye daha düşük gelirli gruplar alabilecektir.
Ayrıca burada çok sıkı bir denetim şarttır. Bugün yapılmayan bu denetim mutlaka yapılmalıdır.
7 çeşit hayvan eti kasaplara giriyor ama reyonda 2-3 çeşit satılıyor. Ucuz et pahalı olanla karıştırılıp halka yediriliyor. Bunu yine hükümet de, ilgili bakan da, kasap da, üretici de biliyor. Ama kimse kılını kıpırdatmıyor.
İşte bir yandan kaçak etin önüne geçip, ithal ete izin verirken, öte yandan da kasaplar çok sıkı bir denetime tabi tutulmalı, tüketiciyi bugün et çeşidi konusunda dolandıran kasapların önüne geçilebilmelidir.
Bunları yazıp söyledik diye et ithaline izin vermeyen üreticilerin hedefi olacağız, yine kasapların dolandırıcılık metodunu yazdık diye onların da tepkisini çekeceğiz, kaçakçı kartellerinin de keza hedef tahtasında yer alacağız!. Ve tüm bunlara göz yuman kesimler de elbette homurdanacaktır. Ama gerçek budur!
Halk yararına iş yapmak gibi bir gaile varsa bu 3 nokta hayata geçmelidir. Kaçağın önüne geç, ithal ete izin ver, kasabı denetle!
Bu yapılsın ve herkes evine et alabilsin.. Bu olursa hükümet de artı puan alır, tüketici de mutlu olur..
Kaçakçılık sona ereceği ya da minimize olacağı ve Güney’e kayan tüketici yeniden içeriye döneceği için Maliye’nin kasasına da daha çok para düşecektir.
Özetle statükoyu yıkacak bir hamle yapıp herkesin kazanacağı bir formül ortaya çıkabilir. Yeter ki irade olsun! Çünkü toplum değişime kapalıdır, her radikal adım tepki çeker. Kararlı durulursa ve bu adımlar atılır kanaatimce başta tüketici olmak üzere herkes mutlu oldu.